Bakara suresi, hicretten sonra Medine'de nazil olan ilk surelerdendir. Kur'an-ı Kerimin en uzun süresidir ve iki yüz seksen altı âyettir. Resulullah (S. Av.) bu sureye "Kur'an'ın otağı" yanı: "Kur'an'ın çadırı" adını vermiştir.
Bu sure-i celilede "Bakara" hadisesi zikredilmektedir. Olay şöyle cereyan etmiştir; İsrailoğullanndan birisi bi r adam öldürmüş ve cinayeti işleyen kişi bulunamamıştı. Durum Hz. Musaya arzedilmiş o da "Bir bakara" yani "Bir sığır kesin, kestiğiniz bu hayvanın bir parçasıyla ölüye vurun, O ölü dirilip kendisini kimin öldürdüğünü haber verecektir." demişti.[1]
Âyet-i kerimede olay şöyle açıklanmaktadır: "Musa, kavmine "Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor." demiş, onlar da: "Bizimle alay mı ediyorsun " demişlerdi. Musad da: "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım"
"Kesilen sığırın bir parçasıyla öiüyc vurun" dedik. İşte Allah, ölüleri böyle diriltir ve düşünesiniz dîye delillerini size gösterir."
İsrailoğulian, Hz. Musadan hem katili nasıl bulabileceklerini öğrenmek istemişler hem de katilin gerçekten ortaya çıkmasını samimi olarak istemediklerinden, kesecekleri sığırın evsafını sormuşlar. Hz. Musa, sığırın evsafını açıkladıkça onlar daha geniş açıklamalar istemişler ve sonunda, vasıfları ayrıntılı olarak açıklanan sığırı güçlükle bulmuş ve çok pahalı bir bedelle satın alıp kesmek zorunda kalmışlar ve kestikleri sığırın bir parçasıyla ölüye vurmuşlar ölü de dirilerek kendisini kimin öldürdüğünü heber vermiştir.
İşte bu olayın anlatıldığı bu sureye bakara suresi adı verilmiştir. Bu sure-i celile birçok konulan ihtiva eder. Bunlar, ana hatlarınya şöylece özetlenebilir:
A- Medine'de hicretten sonra meydana gelen İslan cemaatinin durumu: Yerlerini yurtlarını, mallarını mülklerini lerkederek imanlarının sesine uyup Medine'ye göç eden İslam cemaatinin durumunu Kur'an-ı Kerim şöyle tavsif ediyor: "O, Allah'tan korkanlar, gnyha iman ederler, nama/j kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıkiardan Allah yolunda harcarlar. [2]Onlar, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Âhirctc de kesinlikle onlar iman ederler." "İşte rablcrinin doğru yolunda olanlar bunlardır. Kurtuluşa erenler de bunlardır. [3]
B- Kâfirlerin durumu: Müminlerin vasıflarından bahseden âyetlerden hemen sonra, kâfirleri vasıflandıran âyetler geliyor. Aslında bu sıfatlar, genelde inkarcıların ortak sıfatlandır. Fakat aynı zamanda gerek Mekke'de gerekse Medine'de İslam davetine karşı çıkan kâfirlerin de vasıflandır. Âyet-i kerimeler onları da şöyle anlatıyor: "Ey Muhammed, şüphe yok ki, kâfirleri uyarsan da uyarmasan da birdir. Onlar iman etmezler." "Allah onların kalblcrini ve kulaklarını mühürlcmiştir. Gözlerinin üzerinde de perde vardır ve onlar için büyük bir azap vardır." [4]
C- Münafıkların durumu: Kâfirlerin umumi sıfatlarına işaret edildikten sonra, İslam toplumu için son derece tehlikeli olan münafıklar anlatılıyor: Mekke döneminde, iman eden, imanını açıklıyor, inkarcılar da açıkça İslam'a karşı çıkıyorlardı. Fakat İslamın, Medine'de güçlenip üstün duruma gelmesi üzerine, gerçekten iman etmediği hakle, iman etmiş gibi görünen bir başka gurup insan daha türedi ki bunlar da münafıklardı. Çeşitli sebeplerle inanmış gibi görünen fakat aslında iman etmeyen bu insanlann durumîan uzun uzun anlatılıyor: "Bir kısım insanlar vardır ki, "Biz, Allah'a ve âhiret gününe iman ettik." derler. Halbuki onlar, mümin değillerdir." "Allah'ı ve iman edenleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar. Fakat bunun farkında değillerdir." "Onların kalblcrinde hastalık vardır. Allah, bu hastalıklarını daha da artırmıştır. Yalan söylediklerinden dolayı, onlar için can yakıcı bir azap vardır.
D- Yahudilerin durumları: İslam dininin gelmesinden evvel Medine'de bulunan Yahudiler, ehl-i kitap olmaları sebebiyle, müşrik Araplardan, dini, ticari, içtimai vb. Bakımlardan üstün durumdaydılar. Fakat Allah'ın son dini İslamiyet gelip de onları Müslüman olmaya çağırınca, bu üstünlüklerinin ellerinden gitmesi sebebiyle, geien dinin gerçek din olduğunu, bile bile, inatla inkâr ettiler Onların bu inatçı ve mânâsız tutumları âyet-i kerimelerde şöyle anlatılıyor: "Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın. Benim ahdimi yerine gelirin ki, ben de sizin ahdinizi yerine getireyim ve ancak benden korkun." "Elinizidcki Tcvratı tasdik edici olarak indirdiğim Kur'an'a iman edin. Onu ilk inkâr edenlerden olmayın. Âyetlerimi basit bir değere değîşmeyin ve yalnız benden korsun. [5]
Birkaç madde halinde özetlemeye çalıştığımız bu konulardan başka, ce-nab-t hak, bu sure-i celilede, bütün insanlan, Hz. Muhammed (S. A. V.) e nazil olan Kur'ana inanmaya davet ediyor ve bu Kur'an hakkında şüphe edenleri, aynı kitabın bir benzerini yapmaya davet ediyor.
Surede, Hz. Âdemle Şeytan arasında cereyan eden çetin mücadele anlatılıyor ve mevzu, Hz. Âdemin, yeryüzünde Halife olduğu beyan edilerek bitiriliyor.
Allah yolunda savaşarak öldürülenlere "Ölüler" denemeyeceği, onların gerçekte diri oldukları bildiriliyor.
Sure-i celile, yenilecek ve içilecek şeylerin haram ve helal olanlarını açıklıyor. Haksız yere adam öldürmenin ve vasiyetin hükülerini beyan ediyor.
Sure-i celile Oruç, cihat ve Hac hükümlerini, aile hukuku meselelerini açıklıyor, sadaka, borç alıp verme ve ticari meselelerin prensiplerini beyan ediyor. Faizin haram olduğunu açıklıyor.
Sure-i celilenin sonunda, rabbimizden nasıl istek ve duada bulunacağımız beyan edilerek buyuruluyor ki: "Rabbimiz, eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bizden önccklilcrc yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Rabbimiz bize gücümüzün yetmediğini de taşıtma. Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et. Sen, bizim mcvlamızsın. Kâfir topluluğa karşı bize yardım et. [6]